3.7.09

"BİR KELİME YETERLİDİR. GERİSİ LAFTIR."

















Bazen sizlere de oluyordur mutlaka; ana dilinizi konuşmanın ciddiye alınır bir yabancılaşmasını yaşıyorsunuzdur hayatınızda. Her yer Dil Kursları ve Yaşam Merkezleri’yle dolmaya başlamışken suskunluk ve yaşam kalitesizliği de o denli evrenselleşiyor işin aslı. Bu noktada anlamadığım bir husus ise, insandan uzak bir yerlere taşınmayı düşünürken, aynı zamanda oranın merkezi bir yer olmasına özen gösteriyor oluşumuz…
Elbette -bilinçli- susmanın tarihi, boş konuşmanın tarihinden çok daha eski.

*

Bir süre önce resmi bir borcumdan dolayı banka hesaplarıma haciz kararı geldi ve ben para çekeceğim sırada öğrendim bu durumu. Sözü geçen resmi daireye, hatta direkt Genel Müdür’ün odasına gittim. Güler yüzlü bir beyefendiydi. Borç bilgilerimi bilgisayardan çıkardı, ne kadar olduğunu söyledi. (Nedense bu Onun görevi değilmiş de bana iyilik ediyormuş gibi hissettiğimden, gereğinden fazla bir saygıyla durdum yanında).
Borcumu öğrendikten sonra “Taksitlendirebilir miyiz?” diye sordum.
“Borcumun sıfırlaması gerektiğini” söyledi…
“İyi de, sıfırladıktan sonra taksite neden ihtiyaç duyayım ki?” dedim.
“Öyle!” dedi... Güldü… Güldük…
“Taksit istiyorsam, borcum olmamalı yani” dedim… “Evet” dedi…

Odadan çıkarken ikimizde gülüyorduk…

*

Bir süredir bazı iletişim operatörlerin sunumlarını yapıyorum. Ve şu cümleyle o kadar sık karşılaşıyorum ki; “Ben bu hattı kullanıyorum. Çünkü artık her yerden çekiyor.”
“Evet, doğru söylüyorsunuz fakat siz her yere gitmedikten sonra bu gerçekten önemli bir şey mi?” diye soruyorum… Gülüyorlar… “Haklısın” diyenler oluyor arada.. Gülüyoruz…
“İnsan hem haklı hem mutlu olamıyor” ama…

Elbette en uzak noktada tanıdıklarımız için de geçerli bu. Biz gidemesek de, gideni aramak için müthiş bir imkân. İletişim araçları öylesi gelişiyor ki, reklamlarına dahi yetişemiyoruz. Ve bu konuda değişmeyen bir şey varsa, hâlâ birbirimizi aramayışlarımıza olan sitemlerimiz… Birbirini bu denli boşlayan, adına ‘Halk’ dedikleri kesim için geliştirilmiyor tabi ki her şey…
*

Reklam piyasası öyle bir hareket kazandı ki; sattıkları şeyleri ya bedava ya da bizler o ürünü alırken, kâr yapmışız gibi gösteriyorlar.
İletişim operatörleri, sözünü ettiğim konunun öncülerinden aslında..
“Her yöne 10 saat sınırsız konuş” ne demek mesela…
“39 kontör karşılığı, her yöne 500 sms bedava” ne demek…
Sanki bunların karşılığı alınmıyormuş gibi gösterilmesi reklamın başarısı değil, bizlerin sağlıksız duruşunu daha çok koyuyor ortaya.

*

Yakın zaman önce bir spor salonunu dolaştım. Oldukça büyük bir yerdi. Gerçekten de önemli kolaylık ve farklı imkanlar sunuyorlardı… Bu imkanları dile getiren sıcak kanlı delikanlı, bana, “Bir yıl boyunca her şeyden ücretsiz faydalanacağımı” söyledi… Kayıt ücretini sordum, “2000 TL” dedi. “2000 lira vereceğim ve her şeyden ücretsiz mi faydalanacağım” dedim. “Evet” dedi. Ben bir şey söylemeyince güldü…
Belki hâlâ gülüyordur, bilmiyorum…

*

Şarkıcı Doğuş, “Müzikte tek eksiğim opera” derken canı gerçekten ne söylemek istedi diye düşünüyorum bazen… Ya da Emrah’ın “Mozart dinlemiyorum ama Türkiye’ye gelirse konserine mutlaka giderim” demesini… Veya bu ülkenin Başbakanlarından Tansu Çiller’in Anıtkabir özel defterine “Yüce önder. Ulu ve büyük Atam” diye yazmaya başlayıp, “Görüşmek üzere” diye bitirirken neyi kastettiğini... Ve neden bu insanları tanımak zorunda kaldığımı… Şu açık ki, açık cümleler yetmiyor hayata…

Televizyon haberlerinde “Yapılan açıklamaya göre” diye bir iç başlık vardır, bilirsiniz. Söyleyin lütfen, bu açıklamaları anlayabiliyor musunuz? Benim birikimlerim yetmiyor onları anlamaya. Bazen bir yabancı dilden daha çok ihtiyaç duyuyorum ana dilimi öğrenmeye…
Ve özellikle Milletvekillerinin hatalarını, beceriksizliklerini ezberleyip, birbirimize anlatıp, video görüntülerini paylaşmak; bizleri iyi, aydın insanlar yapar (!) oldu… Onlar ki, Milletvekili’nin gördüğü saygınlığı Atatürk’ten aldılar. Ve herhangi birine hitaplarında “Sayın” derlerken, hiçbiri “Sayın Mustafa Kemal” demezler oysa.

Bilgi bu değil. Farkındalıksa hiç değil…
Doğru bulduğumuz bir şeyi sakin söyleyemiyoruz nedense... Dünya üzerinde 7 milyar kişi olmuşuz, kızmayı pek ala becerebilirken, örneğin mutluluğu tarif edemiyoruz hâlâ… Bilmiyorum belki de bu sebeple bir ömür boyu mutluluklar diliyoruz birbirimize…

Benim öğrenci olduğum zamanlarda konuşulanlar tahtaya yazılırdı. O günün çocukları bugün “Konuş doya doya” diye kampanyalar yapıyor olması anormal gelmiyor aslında bana… Bazı takım elbiseli insanlar, susturmaya yönelik; hem kendi duruşunu güncellemek hem de insanlara örnek olacak tuhaf cezalar verirken birilerine; birilerilerinin konuşmayı teşvik edecek süslü yaklaşımlarını hiç iyi karşılamıyorum doğrusu…
Murathan Mungan’ın çok beğendiğim bir sözünü, hayatımın neresine koyacağımı bilemiyorum bir türlü… Rafta duruyor cümle…
“Küsmek yerine daha çok konuşmalıyız. Şu ümitsiz gezegende tek konuşan canlı türü biziz çünkü.” diyor…
Sonra da Bernard Shaw’ın sözü çakılıp kalıyor aklıma;

“Bir kelime yeterlidir. Gerisi laftır.”

*

Göksel BEKMEZCİ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder